27 Mart 2012 Salı

nesli tükenmekte olan hayvanlarla ilgili bilgi



 nesli tükenmekte olan hayvanlarla ilgili bilgi




  
nesli tükenmekte olan hayvanlarla ilgili bilgi
Nesli tükenmekte olan hayvanlar, nesli tükenmekte olan hayvanların resimleri, Türkiye’de ve dünyada nesli tükenmekte olan hayvanlar, bunların türleri, isimleri, bunlar hakkında bilgiler, ülkemizde hangileri var, listesi, koruma yolları, ülkemizde soyu tükenmekte olan hayvanlar, neden soyları tukenmekte gibi sorularınıza cevaplar içermektedir

Nesli tükenmekte olan hayvanlarla ilgili olarak dünyada az sayıda kalan, yok olmaya yüz tutmuş, yok olma ile karşı karşıya kalmış hayvan türleridir.  

Bir hayvan türünün neslinin tükenmekte olması demek,her geçen gün sayılarındaki azalma ile doğada  ( tabiatta ) bulundukları ortamın yok olmalarını engelleyici, sayılarını arttırılmasına yönelik çalışmaların yapılmaması ve tehdit unsurlarının kalkmaması ile yok olacakları anlamına gelmektedir.

nesli tükenmekte olan hayvanlar, Dünya Doğayı Koruma Birliği'nin (IUCN) iki yılda bir yayımlanan kırmızı listesinde yer alırlar. Bir türün kırmızı listeye alınması için dünya üzerinde 50'den az yetişkin hayvanın kalmış olması gerekir.

Bir diğer bir kategori hassas türlerdir. Bunun için temel kıstas türün yetişkin popülasyonunun 1000'den az olmasıdır.

.


NESLİ TÜKENMEKTE OLAN HAYVANLARDAN BAZILARI
Dünya Doğayı Koruma Birliği'nin (IUCN) 2006 raporu, insan kaynaklı suistimaller sonucu 784 türün dünya üzerinden tamamen yok olduğunu ve 16.119 hayvan türünün tükenmekte olduğunu göstermektedir. Sadece 2006'da listeye 530 türün eklenmiş olması canlı türlerinin nekadar büyük bir tehdit altında olduğunu göstermektedir.

Bir türün soyunun tükenmesi doğal yaşamın bir parçasıdır aslında, hatta şu anda dünyada bulunan canlıların sayısı, dünyada yaşamış tüm canlıların %5'i kadar olduğu tahmin edilmektedir.

Deniz ürünlerine ve suya duyduğumuz açlığın giderek yoğunlaşması gezegenimizde yaşayan su canlıları için giderek ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Sığ suda yaşayan balık türleri azaldıkça, balıkçılar da gözlerini derin sulara dikmektedirler ve böylece oralarda yaşayan canlıların geleceğini tehlikeye atmaktadırlar.



Hayvanların neslinin
tükenmekte olmasının ana sebebi insanlardır. Diğer sebepler ise insanın ortaya çıkardığı türevlerdir.


Bütün canlıların yaşamlarınısürdürebilmeleri için kesinlikle insana ihtiyacıbulunmaz, ama insanın yaşamını sürdürebilmesi için en küçük hücreliden yırtıcılara kadar bu canlılara ihtiyacı vardır. Eğer habitat (hayvanların yaşam ortamı) tahribatı, plansız nüfus artışı, yapılaşma, ormanların yakılması, sulak alan tahribi sürerse, birçok tür tükenme tehlikesine girmektedir.  Bir türün, dünya üzerinde ya da lokal olarak bulunduğu bölgede yok olmasının kötü sonuçlarını kimse kestiremez. Bu, yakın zamanda da ortaya çıkmaz. Örneğin bizi rahatsız eden karasinek birden ortadan kalksa, her tarafı hayvan leşleri götürür. Ya da baykuşların yok olduğunu düşünelim; o zaman tarla fareleri üzerindeki baskı kalkar.

Bilim adamları, kıtalardaki doğal yaşam alanlarının insanlar tarafından çitler, asfalt yollar, çiftlikler ve şehirlerle bölünerek, bazı biologların “sanal adalar” olarak adlandırdığı kopuk yaşam alanlarına dönüştüğünü söylüyorlar. Doğalyaşam alanlarının yokedilmesi, aşırı avlanma, iklim değişikliği ve kirlenme pek çok canlının neslinin tükenmesinde etken olan diğer faktörler.

"Bilinçli bir koruma olmazsa, doğal hayat bir gün bitecek. Sivrisineğin bile korunmaya ihtiyacı var. Ama yasaklar dinlenmemektedir. Bu
gidişle doğa diye bir şey kalmayacak"

İnsanlar, hayvanların yaşam alanlarını kendi çıkarları için yok etmektedirler ama bunu yaparken asıl kendi yaşamlarını tehdit altına soktuklarının farkında değiller.


Panda “Bambu Ayısı”

Dev panda, Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) için ayrı bir anlam taşır, çünkü bu sevimli hayvan 1961 yılından beri vakfın sembolü. Dev panda ayrıca anavatanı olan Çin’in de milli amblemi. Siyah-beyaz kürküyle dikkat çeken dev pandaların boyu yaklaşık 1,5 metre, ağırlığı ise 100-150 kg arasındadır. Bambu ormanlarında yaşayan dev pandalar, günde 12-38 kg kadar bambu ağacı yiyerek hayatta kalır.
 
Dev panda Çin’in Yangtze Havzası’ndaki bambu ormanlarında yaşar. Bu havza, biyoçeşitlilik açısından dünyanın en zengin bölgelerinden biridir. Burada nesli tehlike altında olan pek çok hayvan ve bitki türü barınır. Bu açıdan Yangtze Havzası’nın mutlaka korunması gerekiyor.

Çin’deki bambu ormanlarının giderek yok olması, pandaların hayatını da tehdit ediyor. Şu anda sadece 700 tane kalan pandaların 21. yüzyılın sonunda soylarının tükenmemesi için extra çaba sarfedilmektedir. Panda avlamanın cezası Çin'de ölüme çarptırılmaktır. Bu hayvanların da habitat kaybı yüzünden sayılarının azaldığı bilinmektedir.

Diğer bir adı bambu ayısı olan pandaların ağırlığı neredeyse 120 kilo civarında. Panda gününün büyük bir bölümünü bambu yemekle geçirir. Çok sevdiği bambuyu yiyebilmek için Çin’den başka bir yere gitmediklerinden, ne yazık ki nesilleri tükenmek üzere.

Pandalar çok tembel hayvanlardır. Dişleri bambunun sert kabuklarına uygun olarak sağlam ve keskin. Beslenmek onların yaklaşık 14 saatini alıyor. Hayvanat bahçelerinde yaşayan pandalar, doğal ortamlarında yaşayan pandalara göre çok daha farklı beslenebiliyorlar.

Yemek yemediği zamanlar panda sürekli uyur. Uyumadığında ise hiç acelesi yoktur ve çok yavaş hareket eder. Düşmanları kovaladığında bile paçasını kurtarır kurtarmaz ilk gördüğü ağaca atlar ve uykusuna veya yemeğine kaldığı yerden devam eder.

Hayvanlar aleminin en şefkatli annesi pandalardır. Yeni doğan panda ancak bir fare büyüklüğünde ve 100 gr ağırlığındadır.

Bebek pandanın gözlerinin açılması 6 hafta sürer. 3 aylık olduğunda tek başına yürümeye, 5 aylık olduğunda ise koşmaya ve bambunun tadına bakmaya başlar. Bebek panda bir buçuk seneden uzun bir süre annesinin yanında kalır. Ancak bu uzun dönemin sonunda tek başına yaşamaya hazırdır.

Bu dönemle ilgili en önemli ayrıntı pandanın çok şefkatli ve sevecen bir anne olmasıdır.

Anne panda bebeğine çok düşkündür, onu kolların arasında insanların bebeklerini salladıkları gibi sallar ve sabırla emzirir. Zaten hayvanlar aleminde de yavrularına karşı en sevecen hayvan pandalardır. Pandalar yalnızlığı sever.

Kutup Ayısı


Kutup ayısı (Ursus maritimus), 2006 yılında hassas türden tehlike altındaki tür kategorisine geçmiştir. Kutup bölgesindeki buzulların erimesiyle yaşam alanı tehlike altına girmiştir. Tahminlere göre kutup bölgesindeki bu durum değişmezse önümüzdeki 45 yıl içinde türde yüzde 30'luk bir azalma olacak ve sonunda da tümüyle yok olacaktır. Yapılan ölçümler buzulların yüzölçümünün önümüzdeki yüzyıl içinde en az yarı yarıya azalacağını, hatta tümden yok olabileceğini ortaya koymaktadır.

Kutup ayıları öylesine güçlü yüzücüler ki, dirimbilimcilerin büyük bir bölümü bunların karadan çok denizde yaşayan canlılar kapsamında ele alınmaları gerektiğine inanmaktadır. Ne var ki, küresel ısınma Kuzey Kutbu’ndaki buzulları erittikçe bu hayvanların büyük bir çoğunluğu açlıktan ölecek ya da sularda boğulup yok olacaktır.

Çin pandaların soyunun giderek azaldığını gördükçe endişelenirken, şimdi de imparator penguenleri sorunu ortaya çıkmaktadır. Tasmanya'nın güneyinde Antarktik kıyısında yaşayan imparator penguenleri büyük bir hızla azalmaktadır. Bölgedeki buzlar eridikçe hayvanların sayısı da düşümektedir. Penguenlerin sayısı son 50 yılda 3 bine kadar azalmıştır. En büyük ölüm oranına 1976-1980 arasında denizde buzların azalması sırasında rastlanmıştır.



Kısa gagalı yunus (Delphinus delphis), Akdeniz alttürüdür. Son 40 yıl içinde türün nüfusu aşırı avlanma ve yaşam alanlarının bozulması sonucu %50 azalmıştır.

Bir türün soyunun tükenmesi doğal yaşamın bir parçasıdır aslında, hatta şu anda dünyada bulunan canlıların sayısı, dünyada yaşamış tüm canlıların %5'i kadar olduğu tahmin edilmektedir.

Kuş Cenneti Hakkında bilgi, manyas kuş gölü



Kuş Cenneti Hakkında bilgi


Kuş Cenneti Parkı, ülkemizin Marmara Bölgesi’nde, Balıkesir ilimizin, Bandırma ilçesi içerisindeki Manyas Kuş Gölü’nün kuzeydoğusunda yer alır.

Uluslararası bir öneme sahip milli parktaki kuş zenginliği ve milli park tanımı içindeki başarılı koruma uygulaması nedeniyle, 1975 yılında Avrupa Konseyi’nce A sınıfı Avrupa Diploması verilmiştir. 1981-1986-1991 ve 1996 yıllarında bu diploma yenilenmiştir.

Kuşların üremesinde, Manyas Göl’ünün büyük önemi vardır. M.Ö. 6. Yüzyıldan bu yana tüm dünyadan kuşlar üremek için bu göle gelirler. Bu derece önemli olan Manyas Gölünün değeri 1938 yılında anlaşılmıştır.

1959 yılında, burası Orman Bakanlığı tarafından koruma altına alınmıştır. Milli park olarak ilan edildikten sonra “Kuş Cenneti” olarak adlandırıldı.   

Kuş cenneti bütün avrupanın dikkatini çekerek, Avrupa konseyi tarafından 1976 tarihinde, doğal yaşam yönünden dünya ölçüsünde önemli olan ve buna uygun en iyi biçimde konunun alanlara verdiği A sınıfı diploma ile ödüllendirildi. Kuşların barınağı ve beslenmesi açısından,  kuş cenneti, kuşlara büyük imkanlar sunmaktadır. 


Manyas gölü kuşların göç yolundaki güzergahta bulunması, kışı hiç donmaması nedeniyle göçlerde, takriben, 250 türde 3 milyon civarında kuşun konaklamasını temin etmekdir.

Ülkemizin en güzel göllerinden olan Manyas gölü’de devamlı olarak kuluçkaya yatan kuşlar arasında;



Tepeli Pelikan, Cüce Karabatak, bunlardan başka çeltikçi, balıkçıl, balaban gibi kuşlar ile filise, Yayın, kefal, Turna ve sazan gibi balıklarla beraber. Su kaplumbağası, su semenderi ve su yılanı mevcuttur.

İletişim, iletişim birimi hakkında bilgiler


İletişim, iletişim birimi hakkında bilgiler

 
İletişim Nedir?
Günümüzde özellikle insan iletişimi konusunda yapılan bilimsel araştırmalar şaşırtıcı boyutlara ulaşmıştır. Aslında, araştırma çalışmalarında görülen gelişme, iletişim kavramının gittikçe genişleyen kullanım alanı ve anlamından kaynağını almaktadır. Buna bağlı olarak çok sayıdaki bilimsel disiplin kendi alanı ile ilgilide olsa iletişim konusunda çalışmaktadır. Örneğin; fiziksel bilimler, iletişim konusundaki çalışmalara; sibernetik, bilgi kuramı (enformasyon kuramı) ve genel sistemler kuramının teknik alt başlıkları bağlamında katılmaktadır. Sosyal bilimler alanında ise, kültür olgusunu iletişim olarak nitelendiren antropologların konuya bakış açıları ilk sırayı almaktadır.

İletişimin bir çok tanımı yapılmıştır. İletişim, Rumen’e (1984:11) göre, ister bilgiyi yaymak, ister eğitmek, ister etkilemek ya da yalnızca anlatmak olsun, bilgi vermeye ilişkindir, başka bir deyişle, bilgiye-yönelik davranıştır; Gerbner'a (1984:5) göre de "insanlar arasında simgeler iletişimdir." Gabriel Rodriques (1987) için iletişim salt bilgi yada ileti göndermeyi kapsamaz, birlikte çalışan kişilerin etkinliklerini de koordine eder. Genel anlamda iletişim haber veri alış-verişi değil, görüşler, olgular ve verilerin iletimi ve paylaşımını içeren bireysel ve ortak etkinliktir (MacBride, 1988).

İletişim tanımı; İki birim arasında birbiriyle ilişkili mesaj alışverişidir. Bu tanımda açıklanması gereken dört kavram vardır:
- Birim;
- Birbirine ilişkin olma;
- Mesaj;
- Alışveriş.

Birim: Birim, soyut bir kavramdır. Birbirleriyle karşılıklı mesaj alısverişi yapan insan, hayvan ya da makinenin her birine iletişim birimi adı verilir. İletişim sadece insanlara özgü bir olay değildir. İki kedinin karşılıklı miyavlamaları, onların iletişim içinde olduğunu gösterir. Karşılıklı satranç oynayan iki bilgisayarın her biri, bir --iletişim birimi-- oluşturur.

İletişim birimleri ikiye ayrılır:
a) Kaynak Birim: Kaynak birim, mesaj gönderen birimdir. Bu, konuşan kişi, miyavlayan kedi ya da satranç oynayan bir bilgisayar olabilir. Adından da anlaşılacağı gibi, kaynak birim mesajın kaynaklandığı, oluştuğu birimdir.

b) Hedef Birim: Hedef birim ise, mesajın gönderildiği birimdir. İki kişi konuşurken, konuşan kaynak, dinleyen ise hedef birim olur.


Şekil: İletişimin Öğeleri

Birbirine İlişkin Olma : Ne var ki, kaynak ve hedef birimler durağan olmayıp, dinamik birimlerdir. Konuşanın dinleyici ve bir süre sonra dinleyenin konusmacı olması gibi, kaynak ve hedef birimler sürekli fonksiyon değiştirirler. Bir başka deyişle, sadece iki yönlülük yeterli olamaz. Alınan ve verilen mesajların birbiriyle ilişkili olması da gerekir. Günlük yasamda yorgunluk, yanlış anlama, dikkati başka bir konuya verme gibi nedenlerden ötürü iletişimde ilişkinlik aksayabilir. Bu tür aksaklıklar süreklilik göstermeye başlarsa, kişinin ruhsal dengesinde bozukluk olduğundan kuşku duyulur. Gerçekten de, akılhastalarının iletişiminde gözlenebilen bu özellik, hastalığın derecesine türü hakkında ipucu veren en önemli belirtilerden biridir.

Mesaj: İnsanların karşılıklı konuşurken birbirlerine söyledikleri sözler, mesaja örnek olarak verilebilir. Ne var ki, mesajın mutlaka sözlü olması gerekmez, sözsüz mesajlarda vardır: Yüz ifadeleri, el kol hareketleri, oturuş ve duruş, birer mesajdır. Önce mesajın genel bir tanımını yapalım, daha sonra ayrıntılarına inelim.
Mesaj, kaynak birimdeki içeriğin, bir seçim sürecinden geçirilmiş ifadesidir. Kaynak birimdeki içerik, duygusal ya da düşünsel olabilir. Bu noktada, iletişim, iki birim arasında birbirine ilişkin mesaj alışverişidir tanımı, tüm öğeleriyle gözden geçirilmiş bulunuyor. Simdi, iletişim modelini gözden geçirmeye hazırız. Modeller, soyut kavramları somut simgeler ve işaretlerle belirtme imkanı verirler. Bu nedenle, bir konunun açıkça tartışılabilmesi için, eğitim alanında sık kullanılırlar.

25 Mart 2012 Pazar

Mutlu Yaşamanın Sırrı





Mutlu Yaşamak İçin Ne Yapmak Gerekir?
Mutlu Yaşamak için problemlerin çözülmüş olması mı gerekir, yoksa hedeflerimize ulaşamazsak mutlu olamayacakmıyız?

İnsan hayatı boyunca düşündüğünde mutlu olmak için yaşar, Meslek sahibi olmayı kendisi, ailesi veya yakınlarını mutlu etmek için mutlu olacaklarını düşünürler.

Yarıya yakını su dolu olan Bir su bardağını katılımcı bir gruba gösterip ne görüyorsunuz dediğimde her katılımcının çok farklı bir yaklaşım sergilediklerini farketmişimdir.  Önemli olan bardağın içindeki suyun fakedilmesidir. 
    
Eskiden bir sahil kasabasında, mutlu yaşayıp giden, otuzuna merdiven dayamış bir balıkçı varmış. Her gün sabah kalkar, kayığına atlar, denize açılır, öğlen güneşi tepeye çıkana kadar balık avlar, akşama doğru limana gelir, topladığı balıkları, hemen oradaki mezatta satarmış. Balıklardan kazandığıyla ailesi ile birlikte mutlu yaşayıp gidermiş. Derken günlerden bir gün tam da yine mezat sırasında, iyi giyimli yaşlı bir bey balıkçının yanına gelmiş ve balıkların hepsini toptan almak istediğini, İstanbul’dan gelecek konukları olduğunu söylemiş. 
 
“Ne kadar istersin hepsine?” demiş. 
Balıkçı her gün mezatta satabileceği fiyatı söylemiş. Yaşlı ve iyi giyimli adam: 
“Ben İstanbul’da bunun bir porsiyonuna bu parayı veriyorum!” demiş.
“Burada balık çok!” demiş balıkçı. 
“Sana yirmi lira versem, bunları eve kadar da getirir misin?”
“Olur” demiş balıkçı ve balık kasasını aldığı gibi ihtiyar adamla yürümeye başlamış. İhtiyar adam büyük bir şirketler topluluğunun sahibiymiş. Şimdi şirketlerini oğluna bırakmış ve kendisini dünyayı dolaşmaya vermiş. Burası dünya turundan sonra uzun yerleşmek istediği ve emekliliğinin keyfini sürmeyi istediği kasabaymış. Yakın zamanda kendine bir motor almayı ve sıkça balığa çıkmayı istiyormuş.
“Demek balık çok burada. Günde kaç saat çalışıyorsun? ”
“Sabah çıkıyorum, öğlene kadar çalışıyorum.”
“Öğlene kadar mı?”
“Evet” demiş balıkçı.
“Peki öğleden sonra ne yapıyorsun?” demiş ihtiyar adam.
“Öğleden sonra da, dinleniyorum, ailem ve arkadaşlarımla zaman geçiriyorum.”
“Tembelik ediyorsun yani!” demiş bıyık altından gülerek yaşlı adam.
“Tembellik mi? Yoo!” demiş balıkçı.
O sırada, işadamın evine ulaşmışlar. Balıkları derin dondurucuya koyup bahçeye çıkmışlar. Yaşlı adam balıkçıya parasını verdikten sonra “Hele şurada bir soluklanalım” demiş bahçedeki kamelyayı göstererek. “Sana anlatmak istediğim bazı şeyler var. Daha çok gençsin ve önünde uzun bir ömür var.”
Balıkçı, ihtiyar adamın teklifine şaşırsa da, adamın ses tonundaki yardımseverlikten ve meraktan kamelyaya oturup adamı dinlemeye başlamış.
“Günde kaç kilo balık tutuyorsun?” demiş yaşlı adam.
“On veya on beş kilo” demiş adam.
“Demek tam gün çalışsan otuz kırk kilo balık tutacaksın. Vay canına! Burada balık gerçekten çok. Bu ciddi bir rakam.”
“Nasıl yani! Anlamadım” demiş balıkçı.
“Ayda yirmi beş gün balığa çıksan. Yirmi beş çarpı on beş, o da eşittir üç yüz yetmiş beş kilo eder. Bir ayda teknene bir motor alırsın ve tutacağın balık miktarı da iki katına çıkar.”
“İyi de bu ne işime yarayacak ki!” demiş balıkçı.
“Sen beni anlamadın galiba. Sonra bir kaç ayda ikinci bir tekne ve motor alırsın. Hatta büyük bir motor alırsın.”
“Peki o kadar motoru kim kullanacak. Ben tek başınayım” demiş balıkçı.
“Bak burası çok önemli. Artık patronluğa adım atıyorsun. Bir kaç adamı yanına alacak ve onları çalıştırmaya başlayacaksın.”
“İyi de bu kadar balığı ne yapacağım! Burada kimse o kadar çok balığı yemez ki!”
“Geniş düşüneceksin. Şimdi, o balık satışından ayırdığın parayla bir soğuk hava deposu kuracaksın. Belki biraz kredi de alman gerekebilir. Neyse, balıkları orada depolayacak ve anlaştığın bir lojistik firmasıyla balıkları İstanbul’a göndereceksin.”
Balıkçı, yaşlı adamı hayretle dinliyormuş. Ona “Peki sonra ne olacak?” demiş.
“Gördün mü, her şey kendi kendine oluşuyor. Eğer ipin ucunu yakalarsan ve doğru zamanda doğru hamleyi yaparsan turnayı gözünden vurursun. Derken işleri iyice büyütecek ve daha büyük motorlar alacak ve filonu genişleteceksin.
“O zaman o soğuk hava depoları da yetmeyecek. Sonra ne olacak o kadar balık?” demiş balıkçı.
“Sorular fırsatların kapılarıdır. Yeter ki doğru soruyu sormasını bil. Balık çoğalınca, bir balık işleme fabrikası kuracaksın. Konservesini yapacak, yağını çıkaracak, tüm ülkenin en iyi balık firmasının sahibi bile olabilirsin.”
“İyi de bu benim ne işime yarayacak?”
“Çok zengin olacaksın! İşi iyice genişletip tüm Ege ve Akdeniz’de bu tesislerden kuracaksın” demiş yaşlı adam. 
Çok zengin olmak ne işime yarayacak? Para her şey demek değil ki!” demiş balıkçı.
“Bak burada haklısın. Para bir süreliğine nefsini idare ediyor ama sonra paraya karşı köreliyorsun. Bu sefer, ün, başarı ve güç giriyor hayatına. Her yerde insanlar önünde iki büklüm oluyor. Bir sürü insan ağzından çıkacak tek kelimeye bakıyor. Her yere davet ediliyorsun. Aslında bunu sana anlatamam, yaşamak lazım.”
“Peki, tüm bunlardan sonra neler olacak?” demiş balıkçı.
“Sonra şirketlerin büyüdükçe sen yaşlanacaksın ve dişinle tırnağınla kazandığın bu başarı imparatorluğunu emanet edecek birilerini arayacaksın. Bu aşamada iyi eğitimli çocukların devreye girecek ve şirketi onlara, başarılarına başarı katsınlar diye devredecek, onları uzaktan kontrol edeceksin. Onlardan emin olduğunda ise kenara çekilecek ve başarının tadını çıkarmaya başlayacaksın.” 
 
Burada biraz durmuş ve geniş bir soluk almış yaşlı adam:
“En tatlı kısım burası. Artık yaşlandın ve yoruldun. Belki de benim gibi yetmiş yaşına geldin. Artık şirketleri bırakıp güzel bir sahil kasabasında güzel bir ev, güzel bir motor alacak ve hayatının sonlarını bu muhteşem sahil kasabasında geçirecek ve hayatının son yıllarını mutluluk içinde geçireceksin.”
Balıkçı bir ihtiyar adama bakmış, bir bahçeden görünen denize bakmış.
“İyi de, ben zaten şu anda senin dediğini yapıyorum” demiş.
“Nasıl yani?” demiş ihtiyar adam.
“Ben küçük bir balıkçıyım. Mutluyum! Bu kadar kazanmak bana yetiyor. Anlattığın şeyi zaten şu anda yapıyorum. O zaman dediğin şeyleri yapmama ne gerek var. Mutluluğumu çalışma ve para karşılığı verip, en sonunda yıllar sonra o mutluluğa kavuşmaktansa, şimdi yaptığım gibi daha mutlu olabilirim değil mi? Bunun için çok paraya ihtiyacım var mı?”
İhtiyar iş adamı bir anda, yıllarının nasıl tükendiğini, nasıl kendisini yıprattığını, daha da önemlisi, amaç ve aracı birbirine nasıl karıştırdığını fark ederek konuşmuş:
“Sen benden daha zenginsin balıkçı. Böyle devam et!” demiş.

İnsan aslında her ortamda, durumda mutlu olabilir, biz buna çerçeve yöntemi diyoruz, yani olumsuz bir durumda hemen çerçeve değiştirerek o olumsuzlukta hemen olumlu bir durum görebiliriz.